kadın sorunları

Bu konuda toplam 1 içerik bulundu.

SAVAŞ VE GÖÇTE KADINLIK

SAVAŞ VE GÖÇDE KADINLIK
Avrupa  sınır kapılarının açılmasıyla beraber kitlesel göç ve sefalete daha gerçekçi bir gözle tanık oluyoruz.
Göç eden toplumlarda kadın oranı yılar geçtikçe artmakta.Tüm dünya genelinde halkların %3,5 ‘u göç etmek zorunda. Cinsiyet oranı eski yıllardaki gibi erkek yoğun değil ve kimi göç dalgalarında % 70 ‘e varan oranda kadın göçü gözlenmekte.Öyle ki artık literatüre ‘göçün kadınsılaşması’ kavramı yerleşmeye başlamış.
Çeşitli göç nedenleri var. Göç sadece köyden şehire değil, geleneksel olandan moderne ve sermaye birikimine doğru akıyor. Savaştaysa yaşam koşullarının artık yaşamaya kesinlikle uygun olmaması göç nedeni..İnsanlar yaşam şartlarının iyi olduğu, iş ve güvenliğin daha teminatlı olduğu yerlere doğru göçüyor..
Göç kararını kim veriyor ya da göç bireysel bir karar mı? Özellikle kadınlar için ‘hayır’. Şiddetin ve saldırganlığın özendirildiği ve ödüllendirildiği ataerkil toplumlarda savaş kararı da, göç kararı da ataerkil toplum temsilcileri tarafından veriliyor. 
Göç edilen bölgelerden gelen kadınlar toplumun görmezden gelinen bireyleri.. Eğitim , donanım ,söz hakkına sahip olma, iş gücüne katılım yönünden zayıf bireyler. Kapitalist düzende zaten ezilen ve görmezden gelinen kadın, göç ettiği ülkede ve göç şartlarında da göçten  daha çok etkileniyor.Bunu çalışmalar ve anket sonuçları da söylüyor. İşsizlik, açlık, sosyal izolasyon, çocukların fiziksel bakımı, psikolojik travmaya sahip çocuklarına moral destek ve bakım, cinsel taciz ve şiddet, gidilen yerde ev düzenini kurma, temel ihtiyaçları karşılama kadının sorumluluğu altında.En çok yakındıkları konular psikolojik ve jinekolojik sorunlar.Pek çok enfeksiyon ve cinsel yolla geçen hastalığın maduru konumundalar.Gebelikten korunma ise pahalı ve ulaşılmaz.
Kadının savaş ve göçler esnasında şiddet ve cinsel istismara uğraması olağan…Her erkek için kadın bedeni korunması gereken bir değerdir. 
Kadın savaş şartlarında kazanılan ülkenin vatan toprağı gibidir. Kadınların cinsel tacize uğramaları ulus değerlerine moral bir saldırıdır.
Dolayısıyla savaş ortamında da cinsel sömürü, politik bir durumdur. Savaşılan ülke kadınsılaştırır, fikren hadım görülür. Zafer ise erkek hegemonyasının galibiyetidir. Aynı zamanda kadının tecavüze uğradığı ve istemediği bir gebeliği yaşadığı yerde durmak istemeyeceği düşünüldüğünden, tecavüz bir zorunlu göç aracıdır yani soyun devamlılığına ket vuran bir nüfus kaydırma politikasıdır.Bunun örneklerini yakın zamanda maalesef ki çok gördük.Savaş yıllarını anlatan Refik Halit ‘Harp ve Kadın’ isimli yazısında ‘savaşta erkek cephelerde kırılır, kadın caddede… Biri ölse de temiz kalır, yiğitlik sahasında yer almıştır; öteki yaşasa da kirli kalır, sokak malıdır’ diye bahsetmektedir. 
Tarihde son centilmen savaşın Çanakkale Savaşı olduğu söylenir.Sonrasında  1.Dünya savaşıyla beraber savaşa teknolojik gelişmeler ve ARGE gücü hakim olmuştur. Şu anda bile ülke konjonktüründe dostun düşmanın belli olmadığı  ve savaşılacak tarafın tek ve sabit olmadığı bir karmaşık düzen içindeyiz. Suriye’de finans kaynaklarıyla asimetrik gücün yaratılıp kullanıldığı savaş topraklarını savunmak, bu nedenle neredeyse imkansız hale gelmiştir.Dolayısıyla göç kimi toplumlar için hayatta kalma iç güdüsünün tezahürüdür.
Topraklarımızda barınmalarına izin verdiğimiz göçmen nüfus, nefes aldırmayan zulümden kaçan ve  iyiliği önceleyen Anadolu kültürümüzle kucak açtığımız bir nüfustur. Ama 40 milyar dolarlık bir bütçe harcamasıyla artık ülkemiz de yapabileceklerinin sonuna geldi. Göç dalgasının insanlık suçlarıyla dolu Avrupa’ya yayıldığı şu günlerde olacakları endişe ve merakla  bekliyoruz.
Saygılarımla…
Op.Dr.Güray Ünlü
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı